Kalitesiz ve Sertifikasız Ürünler Türkiye Pazarına Kontrolsüzce Giriyor
Türk çelik sektöründe üretim geriliyor
2000’li yıllarda Çin ve Hindistan’ın ardından en hızlı büyüyen; 2011  ve 2012 yıllarında ise, büyük çelik üreticileri arasında üretimini en  hızlı arttıran sektör konumunu elde eden Türk çelik sektörünün üretimi,  2012 yılında 35.9 milyon ton ile zirvesine ulaşmasından bu yana gerileme  eğilimi göstermektedir. 2014 yılı itibariyle 34 milyon tona kadar  gerileyen Türkiye’nin ham çelik üretiminin, 2015 yılı itibariyle % 8  civarında düşüşle, 31.5 milyon ton seviyesinde kalacağı tahmin  edilmektedir. Sektörün üretimindeki düşüş nedeniyle, Türkiye dünya çelik  üretim sıralamasında da, 2015 yılı itibariyle 9. sıraya gerilemiş  bulunmaktadır. 2014 yılında % 68 olan sektörün kapasite kullanım oranı,  2015 yılının ilk 8 aylık döneminde % 62 seviyesine kadar düşmüştür.  Özellikle yassı ürünlerin yarı mamulü olan slab üretiminde, kapasite  kullanım oranı % 45 seviyesine kadar düşerken, ithalat artmaya devam  etmiştir.

Dünya piyasalarında çelik talebi düşüyor
Başta Çin olmak üzere, dünya çelik piyasalarında çelik talebinin  azalma eğilimi göstermesinin ve bu durumun piyasalar üzerindeki  kapasite/arz fazlalığı sorununu daha da şiddetlendirmesinin, dünya  genelinde korumacı tedbirleri tetiklediği ve pek çok ülkenin, sıcak  haddelenmiş sac ürünleri başta olmak üzere, ithal çelik ürünlerine karşı  koruma duvarlarını yükselttikleri görülmektedir. Son bir ayda,  Hindistan’ın sıcak haddelenmiş sac ithalatına karşı % 20 oranında vergi  uygulamaya başladığı, Kanada’nın Rusya ve Hindistan menşeli levha  ithalatına karşı anti-damping vergisini uygulamaya aktardığı, ABD,  Meksika, Tayvan ve Malezya gibi ülkelerin de yeni soruşturmalar açma ve  mevcut vergi uygulamalarını sürdürme yönündeki çalışmalarını  hızlandırdıkları gözlenmektedir. Ayrıca ABD’nin, aralarında Türkiye’nin  de bulunduğu 7 ülkeden yapılan sıcak haddelenmiş sac soruşturma  başlattığı, hat boruları ithalatına da anti-damping ve telafi edici  vergi uygulamaya başladığı da bilinmektedir.
ABD, Mısır, Hindistan ve Meksika koruma önlemleri alıyor
Belirli ürünler için açılan soruşturma ve uygulanan korunma önlemleri  yanında, geçmişte ABD ve Mısır tarafından yapıldığı gibi, piyasalardaki  mevcut olumsuzluklardan etkilenen Hindistan ve Meksika gibi ülkelerin  pazarlarını tüm ithal çelik ürünlerine kapatmaya hazırlandıkları  bilinmektedir. Dünya genelinde ihracatın zorlaşmasına, rekabetin  artmasına ve hammadde fiyatlarındaki hızlı düşüşün de tesiriyle,  fiyatların olağanüstü seviyelere gerilemesine neden olan bu gelişmeler,  iç talebin değerlendirilebilmesinin önemini bir kez daha ortaya  koymuştur. Tüm bu olumsuzlukların, yılın ilk 8 aylık döneminde, yurtiçi  çelik tüketimindeki % 14’lük artışa rağmen, ham çelik üretiminin % 7;  ihracatının ise miktar açısından % 7, değer açısından % 20 oranında  gerilemesi sonucunu doğurmuştur.
Üretim ve ihracat düşerken, ithalatın olağanüstü hızlarda artmaya  devam ettiği gözlenmektedir. Ağustos ayında % 55 oranında artan  Türkiye’nin çelik ürünleri ithalatı, yılın ilk 8 aylık döneminde de % 41  gibi son derece yüksek bir oranda artmıştır. Yılsonu itibariyle 20  milyon tona yaklaşması beklenen ithalattaki keskin artış, Türk çelik  piyasasının yıkıcı ihracat uygulamalarının hedefi haline geldiğini  ortaya koymaktadır. Söz konusu veriler, ihraç satışlarındaki kayıplara  ilave olarak, Türk çelik sektörünün % 14 oranında artış gösteren iç  talepten de yararlanamadığını, çelik tüketimimizdeki artışın ithal çelik  ile karşılandığını göstermektedir. Bu durum, Türkiye’nin çelik  ürünlerinde son 15 yıldan bu yana ilk kez net ithalatçı konumuna geçmesi  sonucunu doğurmuştur. Üstelik, sektörün göstergelerindeki bozulma  eğilimi, her geçen ay büyüyerek devam etmektedir.
 Çin, iç piyasadaki daralma sebebiyle dünya piyasalarını işgal ediyor
Çin, iç piyasadaki daralma sebebiyle dünya piyasalarını işgal ediyor
Dünya ve Türk çelik sektörünün görünümünü bozan uygulamaların  başında, çok yönlü devlet teşvikleri ile desteklenen Çinli üreticilerin,  Çin’in çelik tüketimindeki daralma ile birlikte, dünya piyasalarını  işgal etmesi ve bunun sonucunda, Türkiye’ye yönelik ihracatını % 220  oranında arttırması gelmektedir. Çin’in, tüketiminin daraldığı bir  ortamda, sahip olduğu kapasite ve üretim fazlalığının yarattığı ihracat  zorunluluğu, dünya genelinde korumacı tedbirleri ve düşük fiyat  politikalarını da tetiklemiştir. Bu arada, ihraç pazarlarına girişte  sıklıkla engellerle karşılaşmaya başlayan Çin’in Çok Taraflı Ticareti  Kolaylaştırma Anlaşması’nı imzalaması da, sahip olduğu kapasite ve  üretim fazlalığını, dünya piyasalarına daha kolay ve engelsiz bir  şekilde ihraç etme arzusunun bir ifadesi olarak görülmektedir. Bu  açıdan, Dünya Ticaret Örgütü’nün de, Çin’in dampingli, devlet destekli  ve kalitesiz ürünleriyle dünya piyasalarını işgal etmesini engellemesine  ihtiyaç duyulmaktadır.
Diğer taraftan, demir cevheri fiyatları 57 $/ton seviyelerinde sabit  seyrederken, hurda fiyatlarının 170 $/ton seviyelerine kadar gerilemiş  olmasına rağmen, Çin’in halen son derece düşük seviyelerden ihraç  teklifleri verebiliyor olması, sorunun kaynağında cevher/ hurda fiyat  farklılığının olmadığını, devlet destekli üretimin ve dampingli  ihracatın sorun yaratan esas unsurlar olduğunu ortaya koymaktadır.
Tüm ülkeler önlem alırken, Türkiye bu duruma kayıtsız kalmamalı
Tüm piyasalar kapılarını dampingli, kalitesiz, devlet destekli ve  yıkıcı tesirler yaratan arz fazlası çeliğe kapatırken, önlem almayan  ülkeler hedef haline gelmektedir. Türkiye’nin de ithal çelik ürünlerine  karşı benzer önlemler almaması halinde, büyük ihracatçı ülkelerin yıkıcı  ihracat uygulamalarının hedefi olmaktan kurtulamayacağı  değerlendirilmektedir. Çelik piyasasında tam bir ‘alarm’ durumunu ifade  eden son gelişmeler çerçevesinde, mevcut olumsuz piyasa koşullarının  kısa vadede sona ermesinin beklenmediği, aksine dünyanın dört bir  yanında, çelik ürünlerine karşı birbiri ardına alınan önlemlerin,  yeterince korunmayan Türk çelik piyasasını hedef haline getirdiği hususu  da dikkate alınarak, dünya çelik sektöründeki çok yönlü gerilemenin  dibinin görünmediği bir dönemde, dampingli ve devlet destekli ithal ürün  girişine karşı önlem çalışmalarının hızlandırılmasına ihtiyaç  duyulmaktadır.
Türkiye’de 30 kuruluş ham çelik üretiyor ve 40.000 kişiye doğrudan istihdam sağlıyor
2014 yılında 50 milyon ton seviyesinde bulunan sektörün üretim  kapasitesi, 2015 yılında 51 milyon tona yükselmiştir. 2014 yılında 30  milyar dolar civarında bulunan sektörün cirosunun, 2015 yılında  fiyatlardaki ve üretimdeki yüksek oranlı gerileme nedeniyle, 25 milyar  dolar seviyelerine kadar düşeceği tahmin edilmektedir. Sektörde ham  çelik üretimi yapan 30 kuruluş bulunmakta ve yaklaşık olarak 40.000  kişiye doğrudan istihdam sağlamaktadır. Türk çelik sektörü, dünyanın 9.  Avrupa’nın ise, 2 en fazla üretim gerçekleştiren sektörü konumunda  bulunmaktadır. Dünya Çelik Derneği tarafından yapılan son tahminler,  2014 yılında % 0.7 oranında artışla, 1 milyar 540 milyon tona yükselen  dünya görünür nihai mamul tüketiminin, 2015 yılında % 1.3 oranında  düşüşle, 1 milyar 513 milyon tona gerileyeceğine, 2016 yılında ise, %  0.7 oranında artışla, 1 milyar 523 milyon tona çıkacağına işaret  etmektedir. Dünya ekonomilerindeki zayıf büyüme eğilimi, kriz sonrası  global ekonomiyi karakterize eden zayıf yatırım ortamı, Çin’deki  yavaşlamanın devam etmesi, finansal pazar türbülansları, pek çok bölgede  yaşanmakta olan jeopolitik anlaşmazlıklar gibi unsurların, çelik  sektörünün global düzeyde vites küçültmesine neden olduğu  gözlenmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomileri, yapısal iç  sorunlar, Çin’deki yavaşlama ile ilişkili düşük emtia fiyatları, bazı  ülkelerde tırmanan politik gerilimler gibi etkenlerden dolayı, 2012  yılından itibaren bozulma eğilimi göstermekte ve potansiyellerinin  altında bir performans sergilemektedir.
Çin’de İnşaat ve Otomotiv başta olmak üzere ana sanayi sektörlerinde yavaşlama var
Dünya ekonomilerindeki gelişmelerden farklı olarak, sahip olduğu  ağırlık nedeniyle, Çin’deki yavaşlamanın çelik piyasalarındaki etkisi,  daha derinden hissedilmektedir. Çin’de inşaat, otomotiv ve sanayi gibi  temel tüketici sektörler sıkıntılı ve durgun bir dönemden geçmekte ve  özellikle inşaat sektöründe beklenen % 7.4 oranındaki gerileme, Çin’in  toplam çelik tüketimindeki yavaşlamanın temel sebebi olarak  gösterilmektedir. 2014 yılında Çin’in çelik tüketimi % 3.3 ile son 20  yıl içerisinde ilk kez gerilemiştir. 2015 yılında, Çin ekonomisinin  beklentilerden daha yüksek oranlarda yavaşlamaya devam ettiği  gözlenmektedir. Ekonomide hızlı bir ivmelenmenin beklenmediği Çin’de,  çelik tüketiminin bu yıl % 3.5 oranında ilave daralma göstereceği ve  2016 yılında da daralmanın % 2 ile devam edeceği tahmin edilmektedir.  Çin hariç tutulduğunda, dünya çelik tüketiminin 2015 yılında % 0.1  oranında azalacağının, 2016 yılında ise % 3.2 oranında artacağının  öngörülmesi, Çin haricinde kalan bölgeler nispeten daha iyi bir görünüme  sahip olmakla birlikte, dünya genelinde çelik talebinde sıkıntıların  devam edeceğini ortaya koymaktadır. Dünyada tüketimin azaldığı, kapasite  ve arz fazlalığının arttığı mevcut ortamda, ticareti bozucu ve  dampingli satış uygulamaları artmakta, ihracat her geçen gün zorlaşmakta  ve büyük çelik tüketicisi ülkeler, çelik sektörlerini koruma adına  kapılarını ithal ürünlere kapatma eğilimi göstermektedir.
Türkiye’nin çelik ihracatı 2012 yılından beri geriliyor
Dünya piyasalarında daralan talep, artan arz fazlalığı ve keskinleşen  rekabet çerçevesinde, Türkiye’nin çelik ihracatı da 2012 yılından bu  yana gerileme eğilimi göstermekte, ihracatın 2012 yılında ulaştığı 20  milyon ton seviyesinden 2015 yılında 17 milyon ton seviyesine  gerileyeceği tahmin edilmektedir. 2012 yılında 11.9 milyon ton  seviyesinde bulunan Türkiye’nin çelik ürünleri ithalatının ise, bu yılın  sonunda % 50’nin üzerinde artış göstererek, 18 milyon tona ulaşacağı  öngörülmektedir. Çelik ihracatındaki gerileme eğilimi ve birim  fiyatlardaki düşüş nedeniyle, çelik ürünlerinin Türkiye’nin toplam  ithalatı içerisindeki payı, 2012 yılındaki % 11.3 seviyesinden, bu yılın  ilk 8 aylık döneminde % 8.6 seviyesine kadar gerilemiştir. Sektörümüzün  ihracatının gerilemesinde, dünya piyasalarında daralan talep yanında,  artan korumacı eğilimler de önemli bir rol oynamıştır.
Türkiye’nin çelik ürünleri ihracatı, ağırlıklı bir şekilde inşaat  sektörü tarafından tüketilmekte olan uzun ürünlerden oluşmaktadır. En  büyük ihraç pazarları arasında, toplam ihracat içerisinde % 35  civarındaki payı ile Orta Doğu ve Körfez ülkeleri ilk sırada yer  almakta, AB % 18 ve ABD % 12 oranında paya sahip bulunmaktadır. Türkiye  her yıl dünyada 180 civarında ülkeye ihracat yapmaktadır.
 Demir çelik sektöründeki yavaşlamaya etki eden unsurlar
Demir çelik sektöründeki yavaşlamaya etki eden unsurlar
Sektörün dış ticaret tablosundaki dengenin aleyhimize gelişmesinin  bir dizi sebebi bulunmaktadır. Sektördeki yavaşlamayı etkileyen unsurlar  arasında;
• Demir cevheri ve hurda fiyatlarının seyrindeki hurda ile üretim yapan kuruluşlar aleyhine gelişen farklılaşma
• Sektörün rekabet gücünü sınırlandıran, yıllardır devam eden Çevre  Katkı Payı uygulaması ve elektrik enerjisi üzerindeki fon ve kesintiler
• Çin’in tüketimi hızla gerilerken, üretiminin daha yavaş bir şekilde  düşüş gösteriyor olması ve üretim fazlasını çok düşük fiyatlar ile  ihraç pazarlarına yönlendirmesi ve  kalitesiz, sertifikasız, devlet  destekli ve dampingli ithal ürünlerin ülkemize rahatlıkla girerek,  haksız rekabete yol açması, öne çıkmaktadır.
Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında yapılan ithalatta olağanüstü artış var
Türkiye’nin sahip olduğu ihtiyacının üzerindeki çelik kapasitesine  rağmen, dış ticaretin bu ölçüde açık vermesi sürdürülemez görünmektedir.  Türkiye açısından kaynak israfı ve cari işlem dengesinde ciddi açığa  yol açan bu durum, ekonominin içini boşaltmaktadır. Diğer taraftan,  ithalattaki artışta Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında yapılan  ithalattaki olağanüstü artışın etkili olduğu gözlenmektedir. Bu yılın  ilk 8 ayında Dahilde İşleme Rejimi kapsamında yapılan ithalat % 79  oranında artışla, 3.51 milyon tondan, 6.28 milyon tona ulaşmıştır. DİR  kapsamında yapılan ithalattaki yüksek oranlı artışa rağmen, yılın ilk 8  ayında ihracatın 1 milyon ton civarında gerilemiş olması, DİR’in  yıllardır konuşulan işlevini masaya yatırma ihtiyacını ortaya  çıkarmıştır. Bugün geldiğimiz noktada, DİR ihracat için değil de, daha  çok ithalat için çalışıyor görüntüsü vermektedir. İhracat yapıyor olmak  kaydıyla ithalat imtiyazı sağlayan DİR’in gözden geçirilerek, ihracatı  gerçekten destekleyen, ucuz ve kalitesiz ürünlerin ithal edilip  yurtiçinde satılmasını engelleyen ve ihracatta yurtiçinden girdi  kullanımını da teşvik eden bir yapıya oturtulmasına ihtiyaç  duyulmaktadır. Dahilde İşleme Rejimi kapsamındaki ithalatın son  aylardaki hızlı artışında, sektörün müracaatı üzerine açılan damping  soruşturmalarının da etkili olduğu gözlenmektedir. Özellikle Çin menşeli  çelik ürünlerinin DİR kapsamındaki ithalatının 6 misli artmış olması,  damping soruşturmaları önlemle neticelense bile, DİR kanalının bu  önlemleri aşmada bir enstrüman olarak kullanılmasına devam  edilebileceğini göstermektedir.
Avrupa’da çelik üretimi ve tüketimi halen 2008 krizi öncesine ulaşamadı
Piyasalardaki mevcut olumsuz tablo ve keskin rekabet tüm bölgeleri ve  pazarları etkilemektedir. Avrupa’da çelik üretimi ve tüketimi halen  2008 krizi öncesine ulaşamamıştır. Avrupalı çelik üreticilerinin rekabet  etmekte zorlanmaları nedeniyle, Avrupa Komisyonu çelik sektörünün önünü  açacak önlemler alma arayışı içerisine girmiştir. Her ne kadar Türk  çelik sektörü, son 3 yıldan bu yana çelik üretimi konusunda olumsuz bir  performans gösteriyor ise de, her yıl yaklaşık 180 ülkeye  gerçekleştirdiği, katma değeri giderek artan ihracatı ile dünya  piyasalarında önemli oyuncu konumunu sürdürmektedir. Dünya çelik  üretiminin yaklaşık %1.9 oranındaki bölümünü gerçekleştiren Türkiye,  Orta Doğu ve Körfez ülkelerinin, çelik ürünlerinde en büyük çelik  tedarikçisi konumunda bulunmaktadır. Ancak son 2 yıl içerisinde  Türkiye’nin bu konumu Çin ve BDT ülkeleri tarafından sarsılmaya  başlamıştır. Dünya Çelik Derneği (worldsteel) verilerine göre, 2014 yılı  itibariyle Türkiye;
• Dünyanın en büyük 8. çelik üreticisi
• Dünyanın en büyük 8. çelik tüketicisi
• Dünyanın en büyük 8. çelik ihracatçısı
• Dünyanın en büyük 8. çelik ithalatçısı
• Dünyanın en büyük 10. net çelik ihracatçısı
• Dünyanın en büyük inşaat demiri ihracatçısı ve Çin’den sonra  dünyanın ikinci en büyük uzun ürün ihracatçısı konumunda bulunmaktadır.  Ancak sektör dünya piyasalarında yıllarca süren gayretlerle elde ettiği  konumunu hızla kaybetmeye başlamıştır.
İthalatın yarattığı baskı nedeniyle Türk çelik sektörü kapasiteyi tam olarak kullanamıyor
Çelik sektörümüz son yıllarda ülkemizin yeterli üretim  gerçekleştiremediği yassı çelik ürünleri başta olmak üzere, Türkiye’de  üretimi yetersiz olan ürünlerin üretimine yoğun bir şekilde yatırım  yapmış olmasına ve 2005 yılında 3 milyon ton olan yassı çelik üretim  kapasitesini, 2015 yılı itibariyle 18.5 milyon tona yükseltmesine  rağmen, ithalatın yarattığı baskı nedeniyle kapasitesini etkin bir  şekilde kullanamamaktadır. 2014 yılında sektörün slab üretiminde  kapasite kullanım oranı % 55 seviyesinde gerçekleşirken, yaklaşık 7.7  milyon tonluk kapasite değerlendirilememiş, buna karşılık toplam 6.5  milyar dolar değerinde, 6.7 milyon ton yassı çelik ürünü ithâl  edilmiştir.
Yassı çelik ithalatının yüksek seviyesini sürdürmesinde rol oynayan;
• AB ve diğer önemli yassı çelik ihraç piyasalarının yeterince canlanamamış olması,
• Çin ve Rusya başta olmak üzere, bazı ülke üreticilerinin devlet destekli ve dampingli fiyatlarla piyasalarımıza girmesi,
• Kalitesiz ve sertifikasız ürünlerin pazarlarımıza kontrolsüzce  girebiliyor olması, gibi etkenler, yurtiçi üretimi de baskı altında  tutmaktadır. Piyasadaki olumsuz tabloya paralel olarak, sektördeki  kapasite artışına ve ürün çeşitlendirmesine yönelik yatırımlar da  yavaşlamıştır. Sektörün kapasite kullanım oranının, 2014 yılında % 68 ve  2015 yılının Ocak-Ağustos döneminde % 62 seviyesine gerilemesine yol  açmış bulunan olumsuzlukların giderilerek, rekabet gücünün arttırılması  ve kapasite kullanım oranının yeniden %80’ler seviyesine  yükseltilebilmesi için,
• Sektörün en büyük ikinci girdisi konumunda bulunan elektrik  enerjisi üzerindeki TRT Payı, Belediye Fonu, kayıp kaçak gibi sektörle  hiçbir ilgisi bulunmayan fon ve kesintilerin kaldırılması,
• Hurda ve kömür ithalatından tahsil edilmekte olan çevre katkı payı uygulamasına son verilmesi,
• Türkiye ile AKÇT arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması’nın revize  edilerek, yüksek katma değerli ürünlere geçişe ve elektrik ark ocaklı  tesislerin sıcak metal ile desteklenmesini mümkün kılacak yatırımlara  teşvik verilmesi,
• Dünya genelinde korumacı tedbirlerdeki artış da dikkate alınarak,  Ekonomi Bakanlığı’nın İhracat ve İthalat Genel Müdürlüklerindeki Damping  ve Sübvansiyon Araştırma Dairesi ile Korunma Önlemleri Dairesi’nin,  başvuruların ve araştırmaların süratle sonuçlandırılmasına imkân  sağlayacak şekilde, personel yönünden güçlendirilmesi,
• İthalatı teşvik eden bir uygulama haline gelmiş bulunan Dahilde  İşleme Rejimi’nin (DİR), günün şartlarına ve ihtiyaçlara göre revize  edilmesi,
• Güvenli olmayan ve teknik mevzuata uygun bulunmayan ithal ve yerli  ürünler için daha etkin denetimlerin yapılması, standart dışı,  sertifikasız ve kalitesiz ürün girişinin engellenmesi,
• Son dönemlerde gerçekleştirilen ihalelere uluslararası statü  verilmek suretiyle, sıfır gümrükle girdi ithalatının önünün açılmasının,  yerli çelik üretimi ve tüketimi üzerinde yarattığı olumsuz etkileri  giderecek tedbirlerin uygulamaya aktarılması, hayati önem taşımaktadır.
Sektörde tam bir “alarm” durumu söz konusu…
Sektörde tam bir ‘alarm’ durumunu ifade eden mevcut olumsuz seyre  rağmen, girdi maliyeleri üzerindeki yüklerin halen sürdürülüyor olması,  sektörün durumunun dikkate alınmadığı ve kurumsal bazdaki çıkarlar ön  planda tutulurken, ülkemizin âli menfaatlerinin göz ardı edildiği  intibaı vermektedir. Oysa ki, sadece bu yılın ilk 8 aylık döneminde  yaşanan 1.7 milyon tonluk üretim ve 2 milyar dolarlık ihracat kaybı,  ülkemiz ekonomisi için, devletin sektör üzerinden almaya devam ettiği  fon ve kesintiler ile kıyas kabul etmeyecek derecede, yüksek kayıpları  ifade etmektedir. bugün geldiğimiz noktada, senelerdir gündeme getirilen  ve artık kangren haline gelmiş bulunan bu sorunların daha fazla  uzatılmadan çözülmesi yönünde irade sergilenmesine ihtiyaç  duyulmaktadır.
2023 hedefleri belirlendi fakat hedefe ulaşması için sektöre destek verilmedi
2011 yılının başında yapılan çalışmalarda, çelik sektörümüzün 2023  yılında 55 milyar dolar ihracat ve 70 milyon ton üretim yapması  öngörülmüştü. Hedeflerin belirlenmesi sonrasında, maalesef sektörün bu  hedeflere ulaşmasına katkıda bulunacak mekanizmalar kurulmamıştır.  Sözkonusu hedefe ulaşabilmesi için sektörün ihracatının yıllık ortalama %  11.6 oranında büyümesi gerekirken, 2015 yılına geldiğimizde, geride  kalan 5 yıllık dönemde sektörün ihracatı yıllık ortalama % 0,05 oranında  büyümüş ve sektör bugün olması gerektiği noktadan % 41 geride  kalmıştır. Sektörün 2023 hedefini tutturabilmesi için, bu yıldan  itibaren çelik ihracatının her yıl % 19 oranında artış göstermesi  gerekmektedir. Bu da, mevcut koşullarda mümkün görülmemektedir.
Üretimde de benzer durum söz konusudur. Sektörün üretimini yıllık  ortalama % 7 oranında arttırması gerekirken, % 2 oranında arttırabilmiş  ve 2015 yılı itibariyle olması gereken noktanın % 21 gerisinde  kalmıştır. Bundan sonra ise, hedefe ulaşabilmesi için sektörün  üretiminin yıllık ortalama % 10 oranında büyümesi gerekmektedir.
Dünya piyasalarında yüksek kapasite fazlalığı sorun yaratıyor
Dünya çelik sektörü, yüksek kapasite fazlalığının yarattığı baskının  altında zor bir dönemden geçmektedir. Dünya genelinde ham çelik  üretiminde kapasite fazlalığı, 400 milyon tona yakın kısmı Çin’de olmak  üzere, 700 milyon ton civarında seyretmektedir. Son 20 yıldan bu yana  Çin’in tüketiminin ilk kez 2014 yılında düşmesi ve 2015 yılında da bu  eğilimin devam etmesi, dünya çelik piyasalarında dengeleri derinden  etkilemiştir. Dünya çelik üretimi ve tüketiminin yaklaşık olarak  yarısını gerçekleştiren Çin’de yaşanan gelişmeler, sektörün global  düzeydeki seyrini de şekillendirmektedir. Artan kapasite ve arz  fazlalığı ortamında, çelik fiyatları gerilerken, üretici kuruluşlar  keskinleşen rekabet ortamında son derece düşük kâr marjları ile  faaliyetlerini sürdürmeye devam etmektedir. Ayrıca, demir cevheri  fiyatlarında yaşanan % 50’in üzerindeki düşüş, demir cevherinden üretim  yapan entegre tesislerin rekabet gücünü arttırırken, entegre tesisler  karşısında hurdadan üretim yapan elektrik ark ocaklı tesislerin rekabet  gücünün zayıf kalmasına neden olmuştur. Ancak son haftalarda, hurda ile  demir cevheri fiyatları arasında yeni dengeler oluşmaya başlamıştır.
 Türkiye’deki çelik üretiminin % 70’i elektrik ark ocaklı tesislerde gerçekleştiriliyor
Türkiye’deki çelik üretiminin % 70’i elektrik ark ocaklı tesislerde gerçekleştiriliyor
Her ne kadar dünya çelik üretiminde entegre tesisler ağırlıkta olsa  da, Türkiye’nin üretiminin % 70 civarındaki kısmı elektrik ark ocaklı  tesislerde gerçekleştirilmektedir. Elektrik ark ocaklı tesislerde üretim  yapmanın dezavantajları yanında, düşük yatırım maliyetleri, emisyon ve  üretim gibi konularda avantajları da bulunmaktadır. Son dönemde, demir  cevheri fiyatlarında yaşanan yüksek oranlı düşüşler neticesinde,  hurdadan üretimin rekabet gücünün zayıflaması neticesinde, Türk çelik  üreticileri demir cevherinin elektrik ark ocaklarında sıcak metal olarak  kullanılmasına imkan sağlayan teknolojiler üzerinde çalışmalarını  hızlandırmışlardır. Çelik sektörümüz üretim teknolojilerini sürekli bir  şekilde yenileyip ve en güncel teknolojileri üretim süreçlerine  uygulayarak, dünya pazarlarında rekabet gücünü arttırma gayretlerine  devam etmektedir. Bu yönüyle, Türk çelik sektörünün, dünyada teknolojik  seviyesi en yüksek sektörler arasında yer aldığını söylemek mümkündür.
Sektörde yeni arayışlar var
Son 3 yıldır devam eden sektörün üretim ve ihracatındaki gerileme  eğilimi, son yıllarda hem kamuyu hem de üretici kuruluşları yeni çıkış  yolları aramaya sevk etmiştir. Sektör bir taraftan üretim teknolojisi,  diğer taraftan da kapasite ve arz fazlalığı olan ürünlerden, yüksek  katma değerli ürünlere geçiş konusunda yoğun çalışmalar yapmaya  başlamıştır. Bu amaç doğrultusunda gerçekleştirilecek çalışmaları hayata  geçirmek üzere, Erdemir’in, çelik sektörünün ilk AR-GE merkezini  geçtiğimiz yılın sonunda hizmete açtığı bilinmektedir. Karabük  Üniversitesi bünyesinde kurulan Demir Çelik Enstitüsü de, sektöre bu  yönde katkı verme gayretlerini sürdürmektedir. Bunların yanında, Çelik  İhracatçıları Birliği, çelik sektörünün uluslararası alanda rekabet  gücünün arttırılmasını ve sürdürülebilirliğinin desteklenmesini teminen,  İstanbul Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle çelik sektörü özelinde hizmet  verecek bağımsız ilk merkez olma özelliğini de taşıyan “Çelik Test ve  Araştırma Merkezi’nin fiziki kurulumu için çalışmalarına hızla devam  etmektedir. İki yıl içerisinde tam kapasiteyle faaliyete başlaması  planlanan merkezin, kamu, üniversite ve özel sektör işbirliğinin en  özgün örneği olması hedeflenmektedir. Çelik kullanan ana sektörlere de  hizmet verecek olan “Çelik Test ve Araştırma Merkezi” ile test analiz  maliyetlerinin düşürülmesi, sektörün rekabet gücünün artırılması, Ar-Ge  ve inovasyon kapasitesinin geliştirilmesi, yurtiçi ve dışı satışlar için  gerekli uygunluk değerlendirme hizmetinin görülmesi planlanmaktadır.  Çelik üreticisi firmalar, ürün çeşitlendirme ve katma değeri yüksek  ürünlere geçme yönündeki gayretlerini aralıksız bir şekilde  sürdürmektedir. Bu çalışmaların sonuçlarının önümüzdeki dönemde  alınabileceğini değerlendiriyoruz.
Türkiye ile AKÇT arasındaki anlaşma revize edilmeli
Sektörün katma değeri yüksek ürünlere geçişini ve bu ürünlere yatırım  yapmasını sınırlandıran en önemli sorunlardan birini, AKÇT ile  aramızdaki Serbest Ticaret Anlaşması sebebiyle, sektöre devlet desteği  verilememesi teşkil etmektedir. Türkiye ile AKÇT arasındaki Serbest  Ticaret Anlaşması’nın revize edilerek, yüksek katma değerli ürünlere  geçişi ve elektrik ark ocaklı tesislerin sıcak metal ile desteklenmesini  mümkün kılacak yatırımlara teşvik verilmesinin önünün açılması sektör  açısından hayati önem taşımaktadır.
1996 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) ile imzalanan  Serbest Ticaret Anlaşması’nın (STA) ilgili hükümleri nedeniyle, bazı Ar  -Ge ve çevre yatırımları haricinde, çelik sektörümüz doğrudan veya  dolaylı devlet yardımlarından yararlanamamaktadır. Bu yönüyle sektör,  yatırımlarını tamamen kendi kaynaklarından finanse etmektedir.  Sektörümüz, Gümrük Birliği Anlaşması’nın revizyonunun gündemde olduğu  bugünlerde, AKÇT ile aramızdaki STA’nın günün koşullarına göre gözden  geçirilerek, devlet yardımlarını yasaklayan hükümlerinin güncellenmesine  ihtiyaç duymaktadır.
Tüm göstergeler, sektörün uluslararası piyasalardaki rekabet gücünün  acilen arttırılması ihtiyacına işaret etmektedir. Bu açıdan girdi  maliyetlerinin üzerindeki yüklerin kaldırılması, üretimde sıcak metal  kullanımını ve yüksek katma değerli ürün üretimini mümkün kılacak  teknolojik dönüşümün gerçekleştirilmesi gerekli görülmektedir.  Teknolojik dönüşümün gerektirdiği yatırımların ise, teşvik  mekanizmasından yararlanmadan gerçekleştirilmesi mümkün görülmemektedir.  Başta katma değeri yüksek ürünlerin ve girdi olarak kullanılacak sıcak  metalin üretimine yönelik yatırımlar olmak üzere, Avrupa Kömür Çelik  Topluluğu (AKÇT) ile aramızdaki Serbest Ticaret Anlaşması’nın, sektöre  devlet yardımlarını yasaklayan hükümlerinin, sektörün büyümesini  destekleyecek şekilde yeniden düzenlenmesi büyük önem taşımaktadır.
KAYNAK: Türkiye Çelik Üreticileri Derneği