Türk Çelik Sektörü Devlet Desteğine İhtiyaç Duyuyor                        
                        
                            Türk Çelik Sektörünün Yeniden Yapılandırılmasında Devlet Desteğine İhtiyaç Duyuluyor 30 Kasım – 1 Aralık 2015 tarihlerinde Paris’te gerçekleştirilen 79. OECD Çelik Komitesi toplantısının ana gündemini yine Çin’in kapasite fazlalığı ve dünya piyasalarını tahrip eden ihracat politikaları oluşturdu. Hükûmet…                        
                     
                    
                         Türk Çelik Sektörünün Yeniden Yapılandırılmasında Devlet Desteğine İhtiyaç Duyuluyor
Türk Çelik Sektörünün Yeniden Yapılandırılmasında Devlet Desteğine İhtiyaç Duyuluyor
30   Kasım – 1 Aralık 2015 tarihlerinde Paris’te gerçekleştirilen 79. OECD   Çelik Komitesi toplantısının ana gündemini yine Çin’in kapasite   fazlalığı ve dünya piyasalarını tahrip eden ihracat politikaları   oluşturdu. Hükûmet ve sektör temsilcileri, global düzeyde kapasite   fazlalığı sorununun yarattığı problemlerin çözülmesi ve çelik sektörü   üzerindeki etkilerinin giderilmesi için acilen harekete geçilmesi   çağrısında bulundu. Konunun aciliyetini dikkate alan Komite üyeleri, söz   konusu problemin süratle çözülebilmesini teminen üst düzey toplantı   organize edilmesi ve 2016 yılının ilk yarısında bu sorunun yarattığı   olumsuz etkilerin hafifletilmesi konularında çalışmaların yapılması   konularında mutabakat sağladı.
79. OECD Çelik Komitesi Toplantısı’nda dile getirilen çelik   fiyatlarının düşük seviyelerini koruduğu, kârlılığın sürdürülemez   seviyelere gerilediği, borçların tırmanmaya başladığı bir ortamda,   önümüzdeki yıllarda, talepteki sıkışık seyre karşılık, kapasite   artışının süreceğine ilişkin öngörüler, sektör üzerindeki baskıların   artmaya devam edeceğini gösteriyor. Ticari önlemler ve hükûmet destek   önlemleri, sektörde kısa vadede rahatlama yaratırken, ticari   anlaşmazlıkların kaynağındaki sorunları ortadan kaldırmıyor. Bu da   global çelik endüstrisinde aynı krizlerin belirli dönemlerde yeniden   ortaya çıkmasına sebebiyet veriyor. OECD Çelik Komitesi, dünya çelik   piyasalarında oluşan kapasite fazlalığı ve bunun yarattığı ticari   anlaşmazlıklardaki artışın, serbest piyasa mekanizması prensipleri ve   piyasa tabanlı politikalardan hareketle, uzun vadede ve kapsamlı çözüm   üretilmesi ihtiyacına vurgu yapmış bulunuyor.
Çin çelik endüstrisinin dünya piyasaları üzerindeki olumsuz   etkilerinin artarak devam etmesi nedeniyle, 1 Aralık 2015 tarihinde,   OECD Çelik Komitesi Toplantısı’nın hemen ardından, ABD, AB, Latin   Amerika’daki bölgesel çelik dernekleri yanında, Derneğimizin de   iştirakleri ile, Paris’te bazı ülkelerin OECD ve Paris büyükelçileri ve   ticaret ataşelerinin de aralarında yer aldığıkamu yetkililerine yönelik  bir bilgilendirme brifingi düzenlenmiş ve 2016 yılının Aralık ayında  Çin’e piyasa ekonomisi statüsü tanınmasının yaratacağı olumsuz etkilere  ilişkin ortak endişeler dile getirilmiş bulunuyor.

Söz konusu bilgilendirme toplantısında, Kuzey Amerika, Latin Amerika,  Avrupa ve Türkiye adına yapılan sunumlarda, Çin’in piyasayı bozucu  uygulamaları tamamen ortadan kaldırılmadan önce Çin’e pazar ekonomisi  statüsü tanınmasının yaratacağı olumsuz etkilere vurgu yapılmış  bulunuyor. Bunun yanında, Wiley Rein LLP avukatlık firmasından Alan  Price tarafından mevzuat bakımından yapılan bir değerlendirmede, Çin  veya Çinli üreticiler serbest piyasa koşulları çerçevesinde faaliyet  gösterdiklerini kanıtlayana kadar, bütün Dünya Ticaret Örgütü üyesi  ülkelerin anti-damping soruşturmalarında Çin’e karşı pazar ekonomisi  statüsünü tanımayan yöntemler uygulama haklarının bulunduğuna dikkat  çekiliyor.
Toplantıda yapılan değerlendirmelerde, başta kamu mülkiyetindeki ve  kontrolündeki çelik sektörü olmak üzere, Çin devletinin ekonominin bazı  kilit alanlarında hâlen önemli roller üstlendiği hususu dikkate  alındığında, bugün Çin’in pazar ekonomisine sahip olmadığı konusunun net  bir şekilde ortaya çıktığı, çelik sektörü açısından, Çin’in pazar  ekonomisi statüsünün kabul edileceği dönem olan 2016 yılının sonlarının,  Çin’deki çelik kapasite fazlalığının ve aralarında ABD, AB, Türkiye ve  Latin Amerika’nın da bulunduğu uluslararası piyasalara yönelteceği çelik  ihracatının zirve yapacağı döneme rastladığına dikkat çekiliyor.  Gerekli koşulları karşılamadan Çin’e pazar ekonomisi statüsü  tanınmasının, son derece ciddi ekonomik ve sosyal etkiler yaratacağı  yönünde değerlendirmeler yapılmış bulunuyor.
Esasen dış ticaret verileri, Çin’den yapılan ithalat baskısının her  geçen ay derinleşerek devam ettiğini gösteriyor. Geçtiğimiz yıllarda  yıllık 450.000 ton civarında seyreden Çin menşeli çelik ürünleri ithalat  miktarına yakın seviyelerin, bu yılın Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında,  sadece 1 ayda yapıldığı gözleniyor.

Bu yılın Ocak-Ekim döneminde ise, Çin menşeli çelik ürünleri ithalatı  % 251 oranında artışla, geçen yılın aynı dönemindeki 665.000 tondan,  2.33 milyon tona ulaşmış bulunuyor. Mevcut seyir, Çin’den yapılan  ithalatın yılsonu itibariyle 3 milyon ton seviyesine rahatlıkla  ulaşacağına işaret ediyor. Yılın ilk 10 aylık dönemi itibariyle, Çin’in  dünya piyasalarına yaptığı toplam çelik ihracatı, % 25 oranında artışla,  92 milyon tona, net çelik ihracatı ise, % 32 oranında artışla, 81  milyon tona ulaşmış bulunuyor. Çin’in ihracat hacmi yanında, dampingli  ve devlet destekli satış yapması, yarattığı yıkıcı etkiyi daha da  arttırıyor. Çinli üreticilerin maliyetlerinin altındaki satışların, kamu  kesimi tarafından sübvanse edilmesi, dünya çelik piyasasını ve Türk  çelik sektörünü ciddi ölçüde tahrip ederek, üretim yanında, istihdamı da  olumsuz yönde etkilemeye başlamış bulunuyor. Dünya çelik üretiminde  kapasite kullanım oranları % 70’in üzerinde seyrederken, Ülkemizde % 63  gibi oldukça düşük bir seviyede kalması, sektörün içerisinde bulunduğu  sıkıntılı durumu ve acilen çözüm üretilmesi ihtiyacını ortaya koyuyor.  Rakamlar yurt içinde kurulu kapasitelerin atıl durumda kalması pahasına,  ithalatın artarak devam ettiğini gösteriyor. Hâl böyle iken, girdi  maliyeleri üzerindeki yüklerin hâlen sürdürülüyor olması anlaşılamıyor.  Mevcut uygulamalar, sektörün durumunun dikkate alınmadığını ve kurumsal  bazdaki çıkarlar ön planda tutulurken, Ülkemizin âli menfaatlerinin göz  ardı edildiğini gösteriyor.
Oysaki sektörün, çözüme yönelik tedbirlerin geciktirilmesine daha fazla tahammül etmesi mümkün görünmüyor.