Demir-çelik 2026’da dönüm noktasında                        
                        
                            SKDM’nin 2026’da başlayacak karbon yükümlülükleri ile AB’nin kota ve vergi sıkılaştırmaları, Türk çeliğini stratejik bir eşiğe taşıyor; ton başına yaklaşık 60 avro ek maliyet ve 2026 Haziran sonrası öngörülen pakette kotaların yarıya indirilmesi, AB’ye ihracatta %60’a varan düşüş riski doğuruyor. Sektör, AB ile acil müzakere, etkili ticaret savunması ve karbon maliyetini düşüren yatırımlar çağrısı yapıyor.                        
                        
                     
                    
                        Türk demir-çelik sanayisi, 2026 itibarıyla devreye girecek Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ve Avrupa Birliği’nin kotaları sıkılaştırıp vergileri artıran adımları nedeniyle zorlu bir eşiğe yaklaşıyor. Sektörün önde gelen iki ismi, Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve ADMİB Başkanı Fuat Tosyalı ile Dünya Çelik Birliği’nin 2025–2026 dönemi Başkanı, Çolakoğlu Metalurji Genel Müdürü ve ÇİB Başkan Yardımcısı Uğur Dalbeler, müzakerenin gecikmeden ve koordineli yürütülmesi gerektiğini vurguladı.
SKDM ve AB kısıtları gündemin merkezinde
Fuat Tosyalı, SKDM’nin 2026’da mali yükümlülük getireceğini ve ihracata ton başına yaklaşık 60 avro karbon maliyeti ekleneceğini hatırlattı. AB’nin kotaları düşürüp vergileri artırarak pazara girişte yeni bariyerler kurduğunu belirten Tosyalı, “Bu konuyu ülke olarak ilgili bakanlıklar ve sektör kuruluşlarının öncülüğünde AB ile müzakere etmemiz gerekiyor. Çelik gibi stratejik bir sektörde atılacak her adım tüm diğer sektörleri ve ülke ekonomisini etkileyecektir” dedi.
Dalbeler’den küresel tablo ve uyarılar
Dünya Çelik Birliği başkanlığını devralan Uğur Dalbeler, ithalata uygulanacak karbon vergisinin kritik önem taşıdığını, AB’nin karbonsuzlaşma hedefleri kapsamında çelik sektörüne milyarlarca avroluk destek verdiğini, Türkiye’nin ise AKÇT çerçevesinde 1997’den bu yana teşvik almadan rekabet ettiğini söyledi. Dalbeler, jeopolitik ve ekonomik belirsizliklerin yanı sıra artan enerji ve işçilik maliyetlerinin ABD dışındaki çelik sektörlerini olumsuz etkilediğini, kapasite kullanım oranlarını aşağı çektiğini ifade etti.
ABD önlemleri ve Çin’in ihracat baskısı
Dalbeler, ABD’de önce yüzde 25 olarak uygulanan ek gümrük vergisinin yeni dönemde yüzde 50’ye çıkarıldığını ve çelik türevlerinin de listeye dahil edildiğini anımsattı. Çin’in iç talepteki daralma nedeniyle ihracatını 60 milyon tondan 120 milyon tonlara yükselterek fiyat rekabetini sertleştirdiğini, devlet kontrollü yapı ve düşük maliyet hassasiyeti nedeniyle küresel pazarda belirleyici bir baskı oluşturduğunu dile getirdi.
Sektörün beklentileri: hızlı ticaret politikası ve AB ile masaya dönüş
Kısa vadede Çin ve Rusya kaynaklı ithalatın yarattığı haksız rekabetin süratle giderilmesi gerektiğini belirten Dalbeler, eşzamanlı olarak AB ile hem AKÇT hem de Gümrük Birliği çerçevesinde Türkiye’nin yeni düzenlemelerden muaf tutulmasına dönük bir müzakere zemini oluşturulmasının şart olduğunu kaydetti.
İhracatta dirençli görünüm
Eylül performansıyla birlikte yılın ilk dokuz ayında demir-çelik ihracatı 21 milyar doları aştı ve Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık yüzde 11’ini oluşturdu. Fuat Tosyalı, Avrupa’daki talep toparlanması ve bölge içi lojistik avantajlar sayesinde son çeyrekte ihracatta daha güçlü bir ivme beklediklerini, mevcut pazarlardaki konumun korunması ve yükselen bölgelerde kalıcı yer edinmenin hedeflendiğini ifade etti.
AB’de üretim dengesi, Türkiye’nin konumu ve 2026 riski
Almanya üretimindeki gerileme sonrası Türkiye, AB’nin en büyük çelik üreticisi konumuna yükselirken, dünya sıralamasında yedinci basamakta yer alıyor. Dalbeler, çeliğin küresel karbon emisyonlarının yaklaşık yüzde 7’sinden sorumlu olduğuna işaret ederek, Türkiye’nin yüzde 75’e varan daha düşük emisyonla üretim yapabilmesinin avantaj sunduğunu söyledi. Ancak 2019’dan bu yana yürürlükte olan AB koruma önlemlerinin 2026 Haziran sonrasında yeni bir paketle daha da sertleştirilmesinin gündemde olduğuna dikkat çekti. Mevcut kota miktarlarının yarıya indirilmesi ve kota dışına uygulanan yüzde 25 tarifenin yüzde 50 oranında artırılması öneriliyor. Kota hesaplarında 2022–2024 verilerinin esas alınması, 2025 ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin AB’ye ihracatında yüzde 60’ın üzerinde düşüş riski anlamına geliyor.
Sonuç: Zamanında müzakere ve yatırım şart
Sektör temsilcilerine göre SKDM takvimi işlemeye devam ederken, Türkiye’nin AB ile etkin diplomasi yürütmesi, ticaret savunma araçlarını hızlıca devreye alması ve karbon maliyetini düşüren teknoloji yatırımlarını hızlandırması, 2026 virajının güvenli biçimde dönülmesi için belirleyici olacak.
Kaynak: Sefer Levent - Hürriyet Gazetesi Yazarı
                        
                            . . .
                        
                        
                            İçerik sadece atıfta bulunularak yayınlanabilir:
                            Demir Çelik. Editöryal görüş, yazarın
                            görüşüne aykırı olabilir.